Bilgi Yönetimi ve Kurumsal Gelişim
Ülkemizde çalışanıyla bilgiyi paylaşmaya hazır işveren sayısı ne yazık ki istenen seviyede değildir. Geleneksel ve otoriter ilişkilerin hakim olduğu bir organizasyonda bilgi paylaşımı zor gerçekleşir. Bu bakımdan en son söyleyeceğimi en baştan söylemeliyim ki; böyle bir şirkette profesyonel yönetici olmayı arzu etmem. Zira başarı şansı hiç yoktur.
Bir yönetici adayı iş görüşmesinde ; sermaye, organizasyon yapısı, hatta kendi kişisel şartlarından önce böyle bir atmosferin varlığını sorgulamalıdır.
Bilgi ortaya kolay çıkmaz. Bu günün teknolojik şartlarında; her şirketin bilgi sistemi içinde her türlü veri bol miktarda bulunabilir. Ancak tek başına bir anlam ifade etmez.
Yani veriyi işlemek gerekir. İşlenmiş ve anlamlı şekilde bir araya getirilmiş veriler topluluğuna enformasyon diyoruz. Başarılması durumunda bile bu aşamada sınırlı soruya cevap bulunabilir.
Bir enformasyonun bilgi niteliği kazanması; o enformasyonun birey ya da kurum için bir anlam ve değer taşımasıyla olgun hale gelir. Bu da enformasyonun filtreden geçirilerek ve netleştirilerek bilgi niteliği kazanması demektir.
Bilgi doğada iki farklı şekilde bulunur. Birincisi, bireylerin sahip oldukları, ancak paylaşmadıkları her türlü bilgi ve tecrübeden oluşan kapalı bilgidir. İkincisi ise, paylaşılmış, kayıt altına alınmış ve ihtiyaç duyanların kolay ulaşabileceği hale getirilmiş açık bilgidir. İşte başarılı kurumların en önemli özelliği kapalı olan bilgiyi açık bilgiye dönüştürme kabiliyetleridir. Bu da son durak olan ‘Bilgi Yönetimi’ aşamasına ulaştırır. Niyet olumlu olsa da yetersiz alt yapı sebebiyle bu aşamaya geçemeyen şirket sayımız oldukça fazladır.
Yine üzülerek belirtmeliyim ki ; ülkemizde kişilerin sahip oldukları bilgileri paylaşmalarını sağlamak da o kadar kolay bir süreç değildir. Zira kişiler bu bilgileri paylaşmaları durumunda, ellerindeki gücün kaybolabileceğine inanırlar. Ve kendilerinin alternatifsiz kalmalarını arzu ederler. Elbette doğru bir yaklaşım değildir.
Nitekim, büyük ve kurumsal şirketler bilgi paylaşımını teşvik ederek hem bireyin, hem de kurumun daha fazla kazanmasını sağlarlar. Benchmarking (kıyaslama) için de gerekli olan bu hazır alt yapı, şirketlerin geleceğini de ümitli kılar.
Bilginin yorumlanması hayati derecede önemlidir. Bireylerin yanlış yorum yapmasına neden olan unsurlardan birisi de, bol sözlü ve gereksiz bilgilerdir. Ben bu bilgileri masal sınıfına sokuyorum. Son zamanlarda, matematiğin görmezden gelindiği başarı öykülerine dair fazlaca örnek görüyoruz iş hayatımızda. Bu örneklerden birisinde ; patronun büyük bir arazisini satarak, o kaynakla da inorganik büyüme (şirket satın alarak) sağlayan ama metrekare ve çalışan başına satış tutarını düşüren bir profesyonelin alkışlandığını izliyoruz. Sebep gayet açıktır. Bilgi paylaşımına ilgisizlik ve bu konudaki iletişimde yetersizlik doğru sonuca ulaşmayı engellemiştir.
Oysa alışkanlık haline getirilse ; sadece şirket içinde değil, sektör genelinde ve hatta ülke ekonomisi hakkında hiç yardıma ihtiyaç duyulmayacak şekilde bir fikre sahip olmak mümkündür.
İşte şirketlerin ihtiyaç duyduğu entelektüel sermaye bunun için gereklidir. Kafa adedini saymak yerine, o kafanın içindeki bilgiyi tartmanın önceliği olmalıdır.
Zira çalışanların sahip olduğu bilgi, şirketler için en gerekli kaynak olan entelektüel sermayeyi oluşturur. Dolayısıyla o sermayeyi artırmak bakımından, çalışanı şirket bilgilerinden de mahrum etmemek gerekir.
Bilgi paylaştıkça çoğaldığına ve bilgili çalışan aynı zamanda güçlü insan olduğuna göre, işveren tarafı da buna destek verecek koşulları başa almalıdır.